"Öteki"


 Bazı sayılı adamlar vardır hani. Çok okumuş olmalarına rağmen entelektüelliği kendileri için bir gurur meselesi yapmazlar. Çok okudukları için çevrelerine bir üst perdeden bakmazlar. Mütevazılıkla alakası yoktur bunun, insan olmakla vardır. Bir şeyleri eleştirirler, çözüm önerileri de geliştirirler. Eleştirilerinin içi boş değildir ve çözüm önerileri yeni sorunlar üretmek üzerine değil sorunları ortadan kaldırmak üzeredir. Kelimeleri öyle sihirli kullanırlar ki çoğunlukla duygularımız  ancak o kadar güzel ifade edilebileceğini düşünürüz.


   Buraya kadar bahsettiğim özellikleri taşıyan insanlardan biri -en azından benim için- Haşmet Babaoğlu. İnsanların ve özellikle biz gençlerin çevresindeki kişiler ve olaylar etkisiyle bolca yaşadığı duygusal kriz anlarında Haşmet Babaoğlu'nu bir reçete olarak sunabilirim. Hayatı daha doğrusu modern hayatı ve modern insanı anlamakta benim gibi zorlanan biri iseniz de Haşmet Babaoğlu müthiş bir modern hayattan kaçış kapısıdır.

   Bu sadece benim için mi geçerli bilmiyorum ama, dostumun dostu benim de dostumdur ilkesi gibi sevdiğim yazarların sevdikleri yazarlar da benim sevdiğim yazarlar oluyor. Borges de bu denklemde ben ve Haşmet Babaoğlu ile birlikte denklemi  tamamlayan kişi .Haşmet Babaoğlu yazılarında ve tavsiyelerinde çokça Borges'den hayranlıkla bahsetmesine ve benim de çok istememe rağmen daha yeni tanışabildim Borges ile.

  Borges'le ilk "Öteki" başlıklı hikayesiyle tanıştım. Tesadüflere inanmam ama -lafın gelişi-  tesadüf o ki okulumuzdan bir grup arkadaş ile çıkarttığımız "Yokuş" isimli dergimizde de Borges ile tanışmadan önce "Öteki"nin benzeri bir hikaye yazmıştım.  Borges ile bu ilk tanışmamızdaki yakınlık hissi benim için çok anlamlı oldu.

   Borges'in "Öteki" isimli hikayesinden bahsetmek istiyorum biraz. Borges'in "Kum Kitabı" yapıtındaki ilk hikaye olan "Öteki" 1969 yılının şubat ayında Cambridge'de Charles ırmağının karşısındaki bir bankta geçiyor. Borges bankta tek başına otururken yanına bir genç oturur. Gençle biraz muhabbet ettikten sonra o gencin kendisinin gençlik hali olduğunu, onun da Borges olduğunu anlar. Bunu ona kanıtlamaya çalışır. Gelecekten bilgiler verir ona. Hangi kitapları yazacağını hangi işleri yapacağını söyler genç Borges'e. Ama inandıramaz.Çünkü Borges onu gerçek olarak görmüş fakat genç ise onu rüyasında görmüştür. Borges kendi geçmişindeki gence bakar, onu inceler, onu araştırır, sorular sorar ve sonuca varır : Dünün insanı bugünün insanı değildir.

   Dünün insanı bugünün insanı değildir. Bunu iyi anlamak gerekiyor. Çünkü "çağı yakalamak", "zamanı yakalamak" gibi kavramlar sadece herkesin bilgisayar kullanması anlamına gelmiyor. Günümüzün sorunlarına , iyilerine, kötülerine, eksilerine, artılarına bugünü baz alarak bakmamız gerekiyor.

Çünkü Dünya, dünün Dünya'sı değil artık.

Çünkü Türkiye, dünün Türkiye'si değil artık.

Çünkü insanlar dünün insanları değil artık.

Bunu kavrayanlar yekpare geniş bir anı yakalayacak. Kavrayamayanlar ise anı yakalamaya çalışırken geleceğinden de olacak ve halının altına süpürülecek.
                                                                                              Mustafa Ali Aykol
                                                                                                29 Haziran 2014  

Yorumlar