FETÖ, devlet kurumlarında hala aktif mi?



Geçtiğimiz hafta  İstanbul’da ve Kayseri’deki patlamaları Halep’teki gelişmelerden ayrı düşünemeyeceğimizi söylemiştim. İran, Rusya ve Türkiye arasında gerçekleşecek olan Suriye ile ilgili önemli bir toplantıdan sadece bir gün önce Ankara’da Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un suikaste kurban gitmesi ile bu durum iyice belirginleşti.

Karlov suikastinin katil zanlısı Mevlüt Mert Altıntaş’ın FETÖ’nün dershanelerinde eğitim görmüş olması, FETÖ’nün polis okulları üzerinde hakimiyetinin bulunduğu bir dönemde bu okullardan birinden mezun olması, ayrıca FETÖ’nün basın-yayın organlarından Today’s Zaman’ın Ankara temsilcisi Abdullah Bozkurt’un saldırıdan birkaç gün önce “Artık Türkiye’de büyükelçiler bile güvende olmayacak” mealinde yazılar yazması doğal olarak akıllarda soru işaretleri yarattı. Çünkü bu durum, örgütün hala devlet içinde varlığını devam ettirdiğini gösteriyordu.

Aslına bakılırsa 15 Temmuz’dan sonra örgütün uyuyan hücrelerinin uyandırılabileceği ve  suikast girişimlerinde bulunulabileceği beklenen gelişmelerden biriydi.

Oysa  Fetullahçı Terör Örgütü’nün bileğinin bükülüp temizlenebilmesi için örgüt ile bağlantısı bulunduğu tespit edilebilen herkes teker teker devlet kademelerinden atılıyordu. Bu örgütün suç teşkil eden herhangi bir eyleminde rol aldığı, destek verdiği tespit edilenlerin hakkında ise davalar açılıyordu.

Bu mücadele elbette kolay bir mücadele değil. Dile kolay, kırk yılı aşkın süredir devlet içinde örgütlenen bir yapı Fetullah’ın örgütü. Hiçbir bariz özelliği bulunmayan, her kılığa girebilen, şimdiye kadar pek eşi benzeri görülmemiş bir örgüt. Devletin göz yumması, önünü açması ve izin vermesi ile devletin her kademesine yerleşmiş, yetmemiş ayrıca neredeyse tüm sivil kuruluşlara kriptolarını sokmuş bir örgüt. Durum böyle olunca, daha tanımı bile tam yapılamayan bu örgüt ile mücadelenin zorluğu da su götürmez bir gerçek halini alıyor.

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile mücadele, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından özellikle 17-25 Aralık darbe girişiminden beri sürekli olarak net bir dille seslendiriliyordu. 17-25 Aralık’ta yaşananları anlamak için bu örgütü, bu örgütü tanımak için 17-25 Aralık’ta yaşananları iyi analiz etmek gerekiyor.

Bir yandan bu örgüt ile mücadele ederken diğer yandan da bu mücadele ile ilgili bir takım sorunlar gözümüze çarpıyordu. 7 Eylül’de hurfikirler.com’da yayımlanan yazımda bu soruşturmalarda garip giden durumları eleştirip; “Şaşırtıcı bir şekilde; FETÖ ile organik bağı bulunduğu bilinen insanların bazıları hala görevlerinin başında iken FETÖ’yle hiçbir alakası olmayan, hükümeti, devleti ve demokrasiyi her zaman desteklemiş olan insanlar görevlerinden alınıyor.”  demiştim.
Çocuğunu örgütün  okuluna gönderdiği için insanlar memuriyetten atılırken, bizzat onların dershanesinden mezun olan bu zat nasıl oldu da Türkiye’nin başkenti Ankara’da Çevik Kuvvet gibi devletin önemli bir silahlı aygıtında kalmayı başarabildi? Bu kişi kendini Çevik Kuvvet’in içinde bile saklayabilmişken daha başka kimler devletin hangi organlarında hala varlığını bu ülkeye ve bu millete ihanet içinde sürdürüyor

FETÖ ile mücadelede acilen düzeltilmesi gereken bir nokta var; FETÖ ile organik bağı bulunduğunu herkesin bildiği kişi ve kurumların siyasiler tarafından kollanmasının önüne geçilmesi. Bu sağlanınca, mücadele çok daha etkin bir şekilde devam edecektir.

Polis teşkilatı içinde bulunanlar da, askeriyede bulunanlar da bu iki kurumun FETÖ’cülerden tam manasıyla temizlenemediğini ifade ediyor. 15 Temmuz’dan sonra bile böyle bir durumla karşılaşabiliyor olmak insanı şaşırtıyor.

FETÖ ile mücadele daha da etkin bir şekilde devam etmeli. Fakat bu mücadele yürütülürken tek amaç adaletin sağlanması olmalı. Mağduriyetlerin önüne geçilmeli.

Sakarya Yenihaber Gazetesi,
23 Aralık 2016

Yorumlar