Yeni darbe girişimlerinin önlenmesi için neler yapılabilir?


Modern manada devletlerin ortaya çıkışı, yerleşik hayata geçilen tarihe kadar uzanır. Yani devletler, yerleşik hayata geçişin doğurduğu güvenlik ihtiyacı ile tarih sahnesinde ortaya çıkmışlardır. Devletlerin ana varoluş sebepleri vatandaşların can ve mal güvenliğini içeriden ve dışarıdan gelebilecek her türlü saldırı ve soyguna karşı korumaktır. Bu bağlamda devletlere birtakım yetki/sorumluluklar verilmiştir.

Devletlerin ortaya çıkması,aynı zamanda kontrolsüz bir güç potansiyelini de doğurmuştur. Öyle ki, insanların kendilerini ve mülklerini koruması için devlete verdiği silahların zaman içinde yine kendilerine dönmeyeceğinin, kendileri aleyhine kullanılmayacağının bir garantisi yoktur. Bu sebeple, yazılı ya da sözlü toplumsal sözleşmeler (anayasalar, töreler vb.) devletlerin sınırlandırılması konusunda önemli bir rol üstlenir. Devlet-millet denkleminin açıklaması olan anayasalarda devletlerin yetkilerinin  vatandaşların hak ve özgürlükleri bağlamında kısıtlanması hayati önem taşır.

Türkiye tarihi darbelerle dolu bir ülke. Bu anlamda ciddi bir Türk darbe geleneğinden söz edilebilir. Osmanlı'da görülen yeniçeri ayaklanmaları ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir yer edinen askeri darbelerin ve darbe girişimlerinin arka planında Türk bürokratik-askeri sistemi ve zihniyetinin yansımaları yatmaktadır.

Sorulması gereken soru şudur, "Türkiye'de sivil siyaset, neden düzenli olarak askeri bir müdahale girişimi ile karşılaşmaktadır?" Bu soruya cevap olarak derinlikli analizler yapılabilir. Fakat en sade haliyle Türkiye'de darbe girişimlerinin bu kadar çok sayıda olmasının sebebi, Türkiye'de darbe yapmanın kolay olmasıdır. Ülkenin başkenti Ankara'da sivil oluşumdan çok daha fazla sayıda askeri oluşum bulunmaktadır. Askeri üsler, komutanlıklar, Genelkurmay Başkanlığı, tanklar, füzeler hepsi direkt olarak Türkiye'nin kalbinde konuşlanmış şekilde beklemektedir. Bu normal değildir.

Tanzimat döneminde kurulan modern Türk yönetim sistemi, geçmişin birçok kurumunu reddettiyse de bazı bürokratik hastalıkları devam ettirdi. Bunlardan birisi de askeri zihniyettir. Son yapılanları bir kenara koyacak olursak, darbe Türk toplumunun ilk defa karşılaştığı bir şey değildir, sistem değiştirilip zihniyet dönüştürülmezse son da olmayabilir.

Yasal mevzuata bakıldığında, birçok gereksiz konuyu ayrıntılı şekilde düzenleyen anayasa, asker-sivil ilişkilerini muğlak ve oldukça kısa olarak düzenlemiştir. Yapılacak olan değişikliklerle ordu, kesinlikle hükümetin emrine sokulmalıdır. Mehmetçik dâhil profesyonel askerlerin eğitimi yeniden düzenlenmelidir.

İslam peygamberi, dünyanın en büyük devletlerinden Sasani İmparatorluğunu ortadan kaldıran ve Bizans’ı dize getiren komutanların başına eski bir köleyi, Zeyd bin Harise’yi atamıştır. Zihniyet dönüşümü için bu tür uygulamalara ihtiyaç var. Ordunun 'bürokratik onuru' kırılmalı, hükümete kayıtsız itaat etmesi sağlanmalıdır. Siyaset kurumu askeriyeye değil, askeriye siyaset kurumuna bağlı bulunmalıdır. Bu, hukuki düzlemde yapılacak değişiklikler ile netleştirilmelidir.

Demokrasiyi, milli kültürü, inancı, tarihi, davranış kalıplarını içine sindirememiş ve milletin değerleri ile mücadeleyi dava haline getirmiş 'askeri-bürokratik' zihniyet  poliste, yargıda ve tüm devlet kurumlarında bulunmakta, fakat ordunun yapısı, hukuksal bazda kayrılmışlığı, silah gücü bulunmasından dolayı bu kurum daha fazla istismar edilmiştir ve halen edilmeye devam etmektedir. Asker silahı olduğu için darbe yapmaktadır. Gerekli hukuki ve siyasi düzenlemeler ile askerin elindeki silahı halka ya da halkın seçtiği yöneticilere çevirmesi engellenmelidir. Sorun demokrasiyi içine sindirememişlerin, millet ile barışık olmayanların ortaya koyduğu bir sorundur.

Demokratik ve bağımsız bir Türkiye için darbelerle mücadele etme yöntemleri değil darbelerin nasıl önüne geçilebileceği tartışması hayati önemdedir. Türkiye'de darbelerin önüne geçilebilmesi için;

* Devlet kademelerinde köklü reformlar yapılmalıdır. Kurumlar ve ilişkiler gözden geçirilmelidir.

  *Meclisin, yasamanın, yürütmenin, ordunun, istihbaratın, polisin rolü, yetkisi ve sorumluluğu tekrardan tartışılıp belirlenmelidir.

* Mevcut hastalıklı durumun tedavisi için acilen yapılması gerekenlerin başında yeni ve 'sivil' bir anayasaya yazılması gelmektedir. Darbecilerin yaptığı anayasaların izlerini silecek, özgürlük alanlarını genişletecek yeni anayasa çalışmaları yapılması gerekmektedir.

*Türkiye’nin başkentinde bulunan askeri üsler farklı şehirlere taşınmalı, başkentin askeri tahakkümden kurtulması sağlanmalıdır.

*Olası darbe girişimlerine karşı polisin imkanı ve yetkileri artırılmalıdır.

Yorumlar