Sübjektif bir değer olarak 'emek'

fabrika ile ilgili görsel sonucu


İnsanoğlu var olduğundan beri emek hep üretimin merkezinde olmuştur. Bu sebeple "emek" hakkında birçok tartışma yapılmış, farklı fikirler ortaya atılmıştır. Temelde "hak" ile "emek" kavramları arasındaki ilişki üzerine farklı yaklaşımlar zaman içinde gelişmiş ve şekillenmiştir. Bu tartışmaların temelindeki soru şudur; "Üretimde emeğin payı nedir?"

Popüler söylem, emeğin tek değer olduğu yönündedir. Emeğin tek değer olduğunu söyleyen özellikle sol tandanslı  görüşteki insanlar, emeğin objektif bir değer olduğunu da iddia ederler.  Bu görüşten yola çıkarak, işverenlerin çalıştırdıkları işçilerin emeklerinin tam karşılığını vermediğini , vermedikleri kısmı kendileri alarak zenginleştiklerini söylerler. Diğer bir deyişle işverenlerin işçileri sömürdüklerini iddia ederler. Emeğin, emekçiye verilmeyen kısmından yola çıkarak geliştirdikleri bu fikri de 'artık değer teorisi' olarak adlandırırlar.

Sol yelpazedeki her görüş gibi, bu da ilk duyulduğunda insanlara genellikle mantıklı ve doğru gelmektedir. İşçi sendikaları, işçi örgütleri ve birçok insan bu görüşten yola çıkarak 'hak' arayışına girmektedir. Fakat olay bu kadar basit değil. Zira bu noktada emek kavramı üzerine tartışmak gerekmekte.  Çünkü yaygın olan görüşün aksine, tek değer emek değil.

Tek değerin emek olmadığını en iyi anlatan olay 'R. Owen romantizmi' olarak adlandırılan olaydır.  Bundan iki asır önce emeğin tek değer olduğunu düşünen İngiliz asilzadesi Robert Owen, emeğin sömürülmesini önlemek amacıyla kendi fabrikasında çalışan tüm insanların emeklerini  emek-saat birimi üzerinden değerlendirmeye çalışmıştır. Fabrikada çalışan herkesin bir saatlik emeğine aynı değeri biçmiş ve çok geçmeden iflas etmiştir.

R. Owen romantizminin ya da emek-saat biriminin çökme sebebi, temelde emeğin objektif bir değer olmamasında yatmaktadır. Marksistlerin iddia ettiğinin aksine emek, objektif değil son derece sübjektif bir değerdir. Her şeyden önce emek olarak adlandırılan işlem solcuların sandığı gibi sadece 'kas gücü'nden oluşmamaktadır.

İbn Haldun'un tespitini yaptığı üzere beşeriyet; avcılıktan, tabiatın tahribatından başlayarak sıra ile önce çobanlığa, sonra toprak tarımına, daha sonra da ticaret ve sanayi hayatına geçerek bugünlere gelebilmiştir. Bu süreç zarfında muhteşem bir tecrübe birikimi olmuştur ve insanlık tarihi bu tecrübelerden faydalanarak kendini geliştirmiştir/geliştirmektedir. Zamanla insanların yerini makineler, kas gücünün yerini motorlar almaya başlamıştır.

Üretimde tek faktör 'kas gücü' değildir. Bugün üretilen ve bize ulaşan hizmetlerde geçmiş nesillerin payı vardır. Objektif bir emek değerinden söz edilecekse, onların hakkı nasıl ödenecektir? Bir saat çalışan her insan aynı değerde mal, hizmet ve eser üretememektedir. Bu doğanın kanunudur. Emeğin sübjektif bir değer olmasının sebebi,değerini arttıran ve azaltan arz-talep ilişkisi gibi faktörlerin bulunmasıdır. Üretimde sadece emeğin değil, sermayenin, teşebbüsün ve icatların da (teknolojik gelişmelerin)  payı vardır ve bunları görmezden gelerek yapılacak her tespit bizi yanılgıya düşürecektir.

Sakarya Yenihaber Gazetesi (28 Temmuz 2017)

Yorumlar