Doğada yürümek, doğaya yürümek


"Ormana gittim çünkü bilinçli yaşamak istiyordum. Derin yaşamak ve hayatı iliğine kadar özümsemek istiyordum. Hayata dair olmayan her şeyi bozguna uğratmak için ve ölüm anım geldiğinde aslında hiç yaşamamış olduğumu keşfetmemek için."

Henry David Thoreau

Ultima Doğa Sporları ve Araştırma Derneği'nin doğa yürüyüşü etkinliği için  sabah yedi çeyrekte buluşma noktamız olan Kent Meydanı'nda buluşuyoruz. Ultima Doğa Sporları ve Araştırma Derneği ile çok sevdiğim, çok değer verdiğim Hüseyin Kılıçaslan hocam sayesinde tanışmıştım. Bu dernek her hafta doğaseverlere açık bir faaliyet yapıyor. Doğa yürüyüşleri, dağ tırmanışları, eğitimler..
Yedi buçuk gibi hareket ediyoruz Kent Meydanı'ndan. Hedefimiz, Hendek'te bulunan Dikmen Yaylası. Yarım saatlik bir yolculuğun ardından Hendek ilçe merkezine varıyoruz. Önceki gece hafiften yağan kar, arabaların üzerinde, camlarında birikmiş. Sabahın karanlığında bizi ince, beyaz bir örtü karşılıyor Hendek'te. Kahvaltımızı yapmak için ilçe merkezinde mola veriyoruz. O saatte iki pastane ve bir büfe açık bulabiliyoruz. Pastanede çayımızı içip karnımızı doyurduktan sonra büfeden ihtiyaçlarımızı alıp tekrar yola koyuluyoruz.

Hendek'in ilçe merkezinden çıktıktan sonra istikametimiz Dikmen Köyü. Köye kadar minibüsle çıkıp, oradan yaylaya yürümeyi planlıyoruz. Dikmen Köyü'ne giden yolda, Hendek ilçe merkezinin aksine önceki gece kar yağışı bir hayli fazla gerçekleşmiş olmalı ki bizi muhteşem bir manzara karşılıyor. Fakat Dikmen Köyü'ne 20 kilometreden fazla mesafe varken aracımız, yoldaki yoğun kardan dolayı ilerleyemiyor. Hendek Belediyesi'ne ulaşıyoruz fakat onlar da yolun  en erken 2-3 saat sonra açılabileceğini söylüyor. Adapazarı'nda yazdan kalma bir sabaha uyanmışken, yarım saat-bir saat mesafedeki Dikmen Köyü'nün yolları kardan kapanmış bir şekilde bekliyor.

Faaliyet sorumluları Sinan Demir ve Hüseyin Kılıçaslan, grupla da istişare ederek burada beklemenin bir yararı olmayacağını, bize zaman kaybettireceğini, Dikmen Köyü'ne yürüyerek gidip gelmenin de mümkün olamayacağını söylüyorlar. Daha sonrasında Hüseyin Kılıçaslan'ın ortaya attığı fikir kabul ediliyor ve rotamız Akyazı ilçesinde bulunan Dokurcun'daki Sülüklü Göl'e çevriliyor. Kaderde Dikmen değil Sülüklü Göl varmış diye düşünüyoruz. Sonuçta doğanın da kendine göre bir planı, bir akışı var.

Dokurcun'a vardıktan sonra, kasabada kısa bir mola verip tekrar yola çıkıyoruz. Sülüklü Göl'e çıkan yolun başında bulunan alabalık tesisinin önünde aracı bırakıyoruz. Burada kar yağışı yok, fakat gece yağan kar ortalama 15-20  santimetreyi bulmuş durumda. Araçtan inip, yola koyuluyoruz. Erkan Tank en öne geçip karda iz açarken, arkasından bizler de onun açtığı yolu takip ediyoruz. Ana yolu bir miktar yürüdükten sonra yoldan saparak çeşitli patikalara giriyoruz. Bu patikalarda Hüseyin Kılıçaslan bize yön bulma konusunda yardımcı oluyor. "Dağcılık, malzeme almakla değil, ağaçlardan taş çeşitlerine kadar tabiatı tanımakla başlar. Bilen kaybolmaz, yolu uzar sadece." diyor İbrahim Tenekeci bir denemesinde.  Faaliyet liderlerimiz Sinan Demir de, Hüseyin Kılıçaslan da bu tanıma tam manasıyla uyuyorlar. Nerede hangi ağacın olduğunu, hangi patikada ağaç devrildiğini, hangi yolun nereye çıkacağını biliyorlar.

Yaklaşık üç buçuk saatlik keyifli bir yürüyüşün ardından  Sülüklü Göl'e varıyoruz. Sülüklü Göl, muhteşem manzarası ile bizi karşılıyor. Her yer beyaza boyanmış gibi, güneşin ışıkları ise karşıdaki dağların yamaçlarına vuruyor. Gölün kenarında mola veriyor ve yanımızda getirdiklerimizle karnımızı doyuruyoruz.  Yürürken soğuğu hissetmemiş, hatta üzerimizdeki montları çıkartmıştık. Gölün yanında mola verdiğimizde ise Hüseyin  Kılıçaslan bizi, üşüyeceğimiz konusunda uyarıyor ve bunun normal olduğunu belirtiyor. Gerçekten de bir süre sonra çok ağır bir soğuk iliklerimize kadar işliyor. Yaktığımız ateşin etrafında çember kurup ısınmaya çalışıyoruz. Sonrasında ise tekrar yürümeye başlıyoruz. Sülüklü Göl olarak bilinen yer aslında bir göller yöresi. Küçük, orta ve büyük olmak üzere üç farklı gölden bahsediyor bize Sinan Demir. Büyük gölden sonra, ortanca göle doğru yola çıkıyoruz. Kısa bir yürüyüşten sonra ona da varıyoruz. Ortanca göl, büyük gölün aksine buz tutmuş vaziyette karşılıyor bizi. Orada da biraz zaman geçirdikten sonra, Hüseyin hocamızın tarif ettiği patikalardan 4 saate yakın sürede çıktığımız yolu, iki saat olmadan iniyoruz.  Aracımıza bindikten sonra Dokurcun'a gidip, Mudurnu Deresi'nin yanındaki kahvehaneye giriyoruz. Burada hem yanan sobanın etrafında vücudumuzu ısıtıp, hem de çay içerek içimizi ısıtıyoruz.

Her güzel şeyin olduğu gibi, bu günün de sonu geliyor. Evlerimize dağılırken ise, Henry David Thoreau'nun o güzel dizelerinin tadı kalıyor damağımızda.

Sakarya Yenihaber  Gazetesi / 29 Aralık 2017

Yorumlar