Neden ekonomik krizin eşiğine geldik? Nasıl bu sürecin üstesinden geliriz?



Son 1-2 haftadır, dolarla yatıp dolarla kalkıyoruz. Bunun sebebi, Türk lirasının geçtiğimiz hafta tarihteki en büyük değer kaybını yaşaması oldu. Peki, ne oldu, nasıl oldu da Türk lirası birkaç gün içerisinde böylesine değer kaybetti?

Aslına bakarsanız, ekonomi ile yakından ilgilenen, ekonomi gündemini takip eden ve ekonomik olaylarla ilgili çıkarımlarda bulunabilen insanlar için böyle bir mali krizle karşılaşmamız çok da şaşırtıcı olmadı. Zira, Türkiye bir süredir iktisadi açıdan oldukça kötü yönetiliyor. Bizatihi, ekonomik açıdan yönetilemiyor desek daha doğru olur belki de.

Süreci biraz daha yakından incelemekte fayda var. Özellikle 7 Haziran seçimleri ile başlayan ve giderek artan popülizm batağı, iktidardan muhalefete kadar herksi zehirledi. Oy uğruna, ülkenin ekonomik dengeleri hiçe sayılarak verilen vaatler ülke ekonomisine ciddi zararlar verdi. Vermeye de devam ediyor. Bunun yanında,Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinin  erkene alınması da ekonomiye yüklenen bir başka yük oldu.

Şimdiye kadar birçok kez dile getirdiğim, şu süreçte ise açık ve net bir şekilde yazmanın kalemimin borcu olduğunu düşündüğüm konuya gelecek olursak... Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ekonomiden sorumlu danışmanları... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kabineye Ekonomi Bakanı olarak soktuğu damadı... Ve en başta da Cumhurbaşkanı Erdoğan... Para piyasası ile kavga etme hatasını ısrarla sürdürdüler. İçi boş ve alternatifsiz bir faiz düşmanlığı üzerinden yüzlerce yıllık tecrübelere sırtlarını döndüler. Merkez Bankası,siyasi baskılar sebebiyle gerektiği zamanda gerektiği yerde gereken kararları alamadı. TÜİK benzeri kurumlar, seçimden önce ve seçimden sonra açıkladıkları yıl sonu enflasyon tahminleri ile zaten sallantıda olan güvenilirliklerini tamamen kaybetti.

Kısaca hükümet, burada uzun uzun  sayabileceğim fakat sayfamın yetmeyeceği şeyleri inadına yaparak, tüm iyi niyetli eleştirilere kulak tıkayarak ve gerçek anlamda ekonomiden anlayan insanları kendi içerisinden uzaklaştırarak bile bile lades dedi.  Dedi ve Türk lirasını, son bir haftada gerçekleşen dış operasyonlar karşısında savunmasız bıraktı.

Yaşanan parasal krizde dış etkenlerin suçu yok mu? Elbette var! Defansta verilen böylesine bir açığı, hangi rakip takım olursa olsun değerlendirip gol atmak isteyecektir elbette. Yapılması gereken, o açığı vermemek, verilmesi durumunda ise bir an önce kapatabilmektir. Türkiye ekonomisi, eğer güçlü kalmaya devam edip açık vermeye başlamasaydı, ABD de böyle bir krizi fırsata çevirmeye çalışamazdı.

Amerika Birleşik Devletleri'nin kaypak tavırları, Başkan Trump'ın sorumsuz açıklamaları, Pence'nin küstah tehditler ve benzeri durumların hiçbiri asla ve asla kabul edilemez. Bu yaşananların kura etkisi de ihmal edilemez. Kurdaki bu büyük dalgalanma, sadece iktisadi formüllerle açıklanamaz. Ama şunu da görmezden gelmemeliyiz ki, Türk lirası sadece dolara karşı değil, birçok para birimine karşı değer kaybetti.

Yazının başında da söylediğim gibi, aslında böyle bir mali kriz beklenmiyor değildi. Sadece bu kadar büyük olması  beklenmiyordu. Büyümesinin sebebi de Amerika Birleşik Devletleri'nin bu süreci fırsata çevirme çabası oldu. 

  Türkiye'nin şu süreci atlatmak için yapması gereken; ABD'nin tavırlarından en az bizim kadar rahatsız olan Avrupa Birliği ülkeleri ile yakınlaşarak onlarla ticaret hacmini artırmak, siyasi ve ekonomik ilişkileri güçlendirmek, Merkez Bankası'nı özgür bırakarak gerekli hamleleri biran önce  yapmasının önünü açmak, kamuda sıkı bir mali disiplin uygulamak ve özellikle kamuda tasarruf programlarını acilen uygulamaya sokmak olacaktır.

Milli olmak, vatanını sevmek, yanlışa yanlış diyerek o yanlışın düzeltilmesi için çaba harcamaktan geçer. Iphone kırmaktan, dolar yakmaktan değil. Bu süreci, en az hasarla atlatmak hepimizin çıkarına olacak.



Yorumlar