Venezuela'nın Kaderini Tayin Hakkı Kimin?


İki gündür tüm dünyanın gözü Venezuela'da gerçekleşen olaylarda. Zira, bu Latin Avrupa ülkesinde gerçekten ilginç gelişmeler yaşanıyor.

Sosyalizm ile yönetilen (yönetilemeyen) ülkede hem devletin yönetim sistemine hem de ülkenin devlet başkanı Maduro'ya karşı uzun zamandır halkta büyük bir tepki ve öfke mevcut. Bunda, Maduro'nun bir diktatör olması ve ekonomik açıdan ülkeyi sosyalist yönetim biçimi ile uçuruma götürmesi, halktaki sefalet önemliydi.

Günümüzde siyasi meşruiyetin temel kaynağı demokrasidir. Maduro'nun demokratik yollarla seçilmiş, meşru bir devlet lideri olduğunu söylemek ise kere sosyalist yönetim biçimi ile ters düşer. Sandık, demokrasi için oldukça önemlidir fakat demokrasi sandıktan ibaret değildir. Şeffaf seçimler, herkese eşit oy hakkı, ifade özgürlüğü, azınlık hakları gibi başka temel maddeler de vardır.  Venezuela'da sosyalizmin doğası gereği bunların olmadığını çok net bir şekilde görebiliyoruz. Öyle ki, Maduro'nun tekrardan 6 yıllığına devlet başkanı seçildiği seçimlerde katılım oranı %35. Bu oran, ya ülkedeki demokrasiye inancın kalmadığını ya da demokratik bir seçim yapılmadığını gösterir.
Maduro'nun kelimenin tam anlamı ile bir diktatör olduğunu, ülkesini sosyalizm bataklığından çıkarmak yerine daha da içine batırarak kötüye götüren başarısız bir lider olduğunu düşünmekle birlikte, bunların ABD'nin ülkenin içişlerine direkt müdahalesine imkan doğurduğunu da asla düşünmüyorum.

Halkların kendi kaderini tayin hakkı şüphesiz ki en kutsal haklardan bir tanesidir. Her halk, kendi kaderini kendisi çizebilmeli ve bu doğrultuda adımlar atabilmelidir. Bu hak, sosyalist olmasına bir ülke olmasına ve anayasal olarak olmasa bile doğal hukukun bir parçası olması hasebiyle Venezuela'da yaşayan insanların da hakkıdır.

Ancak; çöple samanı karıştırmamak gerekir. Venezuela vatandaşlarının kendi kaderini tayin hakkı ABD gibi uluslararası arenada kelimenin tam anlamıyla 'eşkıya' bir devletin o ülkeye müdahalesini haklı kılmaz. Usul, esastan önce gelir.

Amerika Birleşik Devletleri ve özellikle Trump'ın giriştiği bu iş, hem Venezuela halkı için hem de dünyadaki ülkeler için oldukça sonuçlar doğurmaya gebedir. ABD Başkanının bu sorumsuz hareketlerinin doğuracağı sonuçlar Maduro'nun hatalarından çok daha ağır olacaktır.

Amerika Birleşik Devletleri hangi meşru sebebe dayanarak Orta Doğu'dan Latin Amerika'ya ülkelerin iç işlerine karışma hakkını kendinde bulabilmekte? Amerikalı cumhuriyetçiler ya da demokratlar bunu nasıl açıklayabilir?

Ülkedeki muhalefetin lideri ve Ulusal Meclis'in başkanı Guaido'nun "Ben Maduro'nun başkanlığını tanımıyorum, kendimi başkan olarak açıklıyorum" demesini destekleyen başta ABD  olmak üzere özellikle de Avrupa ülkeleri kendi ülkelerinde böyle bir durum gerçekleşse aynı tepkiyi verirler mi?

Örneğin Fransa'da halkın sokak protestolarının ardından  Cumhurbaşkanı Macron'a karşı muhalefetin lideri Laurent Wauquiez çıkıp da kendisinin Cumhurbaşkanı olduğunu açıklasa, aynı ülkeler bu kararı da destekler mi?

Elbette ki bu darbe girişiminin karşısındayım. Mısır'daki ve ülkemizdeki darbe girişimlerine karşı olduğum gibi. Fakat bu, sosyalist diktatör Maduro'yu desteklediğim anlamına gelmiyor. Bu, Venezuela'nın kaderinin tayin hakkının yalnızca Venezuela vatandaşlarında olduğu, olması gerektiği anlamına geliyor.

Sakarya Yenihaber Gazetesi, 25 Ocak 2019

Yorumlar